Arakiye; yola giren, nasip alan, Bektaşinin giymiş olduğu başlıktır.
Yola giren giren Bektaşi'nin olmazsa olmaz sahip olması gereken diğer semboller tığbent ve teslim taşı olarak karşımıza çıkar.
Sırası gelmişken Arakiyeci İbrahim Ağa'yı anlatmamak olmaz. Arakiyeci İbrahim, geçimini arakiye dikerek sağlamaktadır. Çok fakirdir.
Gün gelir rüyasında Bağdat'ta yiyeceği bir kaç salkım üzümün kısmeti olduğunu görür. Üç gece üst üste aynı rüyayı görünce Bağdat yoluna düşer. Az gider uz gider, dere tepe düz gider Bağdat'ta ulaşır.
Hurma ağacına sarılı üzümleri bulur. Üst taraftaki üzüm salkımlarına zıplayarak ulaşmaya çalışır. Yanını biri yaraşır ve neden alttaki üzümleri almıyorsun diye sorar.
Arakiyeci İbrahim rüyasını bu adama anlatır. Kısmetini bulmak için Bağdat'a üzüm yemek için geldiğini söyler.
Adam kendisinin, İstanbul'daki Arakiyeci İbrahim diye birisinin evinin bahçesindeki küpler dolusu altınlar hakkında gördüğü rüyasından bahseder bu rüyaya rağmen İstanbul'a gitmediğinden bahisle Arakiyeci İbrahim ile onun kimliğini bilmeden dalga geçer.
Arakiyeci İbrahim, kimliğini ifşa etmeden dönüş yolunu tutar ve İstanbul'a ulaşıp evinin bahçesini kazar. Altınları bulur ve bir tanesine bile dokunmadan Arakiyeci İbrahim Ağa Camii'ni yaptırır.
Nerden nereye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder